Gelecek Partisi'nden Erdoğan’a Gara tepkisi

Gelecek Partisi'nden Erdoğan’a Gara tepkisi

Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da Gara operasyonundaki başarısızlık nedeniyle sorumluluğu üstüne almaya davet etti.

Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in ‘çıplak arama’ iddialarına ilişkin sözlerine sert sözlerle cevap verdi. 

Gelecek Partisi Sözcüsü Özcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Göreve geldiğimizde 27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Şimdi 95 milyar dolar döviz rezervimiz var. Başbakanlığım döneminde bu döviz rezervi 132 milyar dolara kadar çıktı. Ondan sonra bir düşüşle 95'e indik. Şu anda 95 milyar dolar döviz rezervimiz var. Biz yine 132'ye de 200'e de çıkarız. Çünkü biz bu işi biliyoruz." sözlerine “Damadınız kendi döneminde TCMB’nin elindeki 32 Milyar doları sattı, yetmedi üstüne TCMB’yi ilaveten 63 milyar dolar borçlandırdı, onu da sattı. Üstüne ihracatçılardan aldığı dövizi de biriktirmeyip yine sattı. Hepsini toplayınca tam 128 milyar dolar ediyor Sayın Cumhurbaşkanı.” şeklinde cevap verdi. 

SAYENİZDE CEZAEVLERİ DOLDU, TAŞTI

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in geçtiğimiz hafta çıplak arama iddialarıyla ilgili TBMM’de sarf ettiği “Onurlu kadın bir yıl beklemez” sözlerini eleştiren Özcan, “Kendisi de bir 28 Şubat mağduru ve şimdi Hukukçu Milletvekili olan hanımefendinin “çıplak arama mağduru” kadınlarla ilgili söylediği sözleri dinlemişsinizdir. Resmen binlerce mağduru çileden çıkardı Hanımefendi. Hanımefendiye göre çıplak arama şikayetinde bulunanlar samimi değillermiş. Onurlu ve ahlaklı kadınlar şikayet için bir yıl beklemezlermiş. Propaganda diyor, her türlü hukuk dışı ifadeyi kullanıyor ama bir tek hak diyemiyor, adalet diyemiyor. Mağdurların üzerinde tepinmekten çekinmiyor. Üzerinde konuştuğu konudan da bihaber bu arada. Çıplak aramaya maruz kalan mağdurlar öyle bir yıl falan beklemediler Hanımefendi. Maruz kaldıkları onur kırıcı muamelenin ardından hemen şikayetçi oldular. Üstelik bekleseler ne olur. Yaşanan psikolojik travmaları dile getirmek kolay bir iş midir? Hanımefendinin hukukçu mantığını yitirdiği belli de bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. buyruğunu ne çabuk unuttu. Sayenizde cezaevleri doldu, taştı hanımefendi. Adaletsiz bir infaz yasasıyla kalemini kullananı içeride tutup silahını belinden düşürmeyeni salıverdiniz. Bunlar hukuku ve yargıyı sadece kendilerine yontmakta oldukça mahirler.” değerlendirmesinde bulundu.

ÖCALAN'A MİKROFON UZATACAKSINIZ SONRA DA ÇIKIP RİSK ALIYORUZ DİYECEKSİNİZ

İktidar kanadının HDP ile görüşen partileri teröre destek vermekle suçlamasına da değinen Özcan, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkartılmasını hatırlatarak şunları kaydetti:

“Osman Öcalanı ekrana çıkarmak ve örgütün elebaşından belediye seçimi için mektup getirmek, İstanbul seçimlerini kazanmak için AK Parti’nin ürettiği bir atraksiyon değil miydi? Başka partileri HDP ile kahve içtiklerinde bile teröre yanaşmakla itham eden iktidarın, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkarması ne zamandan beri Devlet politikası olarak anılır oldu? İç siyasi çekişmenin uzantısı olarak PKK elebaşı Öcalan’ın mektubunu yayınlayacaksınız. Kırmızı bültenle aranan terörist Osman Öcalan’a mikrofon uzatacaksınız. Sonra da çıkıp biz millet için risk alıyoruz diye laf salatası yapacaksınız. Kendisinin “AK Parti ile devleti aynı özne sayarak” cümle kurmasının aklımızla alay etmek falan olduğunu zannetmeyin. Bu aslında bir itiraf! Kısaca “Ha AK Parti ha Devlet” diyorlar. “İkisini birbirinden niye ayırıyorsunuz ki” demeye getiriyorlar. “AK Parti yapmışsa devlet yapmıştır” diyorlar! “Seçim kazanmak için bile mi?” diye sormayın. Aynen öyle. “AK Parti yapmışsa devlet yapmıştır” diye düşünüyorlar. Devleti kendi mülkleri gibi görmeye başladıklarından beri böyle düşünüyorlar! Aslında kendisine müteşekkir olmamız gerek. Parti-Devlet’in bundan daha güzel bir tarifi olur mu?”

MUHALEFET Mİ SİZE BİR MÜJDEM VAR DEDİ?

Serkan Özcan, şöyle konuştu:

“Hükümet önce davul zurna ile bir terör operasyonu yaptığını açıkladı. Yetmedi bir de müjdeden bahsetti. Tabii sağır sultan bile neyin operasyonu olduğunu anladı hemen. Ardından tam 16 eve ateş düştü. Cumhurbaşkanı teşkilatıyla birlikte coşkuyla gerçekleştirdiği kongrede umursamazca başarısız olduk dedi. Olan 16 canımıza, şehidimize oldu. Sonra da kalkıp başarısız olduğu operasyonla ilgili muhalefeti suçladı Cumhurbaşkanı. Zaten bu iktidarın ve Cumhurbaşkanının bir tek konuda gerçek bir sorumluluk aldığını duydunuz mu? Sıkışınca hemen, ben değil devlet sorumlu diyor. Başarısız olduk itirafını bile muhalefete karşı kuyruğu dik tutma stratejisi olarak kullanan bir akılla yönetiliyor ülke. Bir komedi filmindeki replik gibi adeta, Başarısız olduk tamam ama hele bir sor niye? Peki, soruyoruz o halde. Muhalefet mi size bir müjdem var dedi durup dururken? Muhalefet mi terör örgütüne operasyon başlayacağı bilgisini verdi? Muhalefet mi aman rehine kurtarma operasyonu başarılı olmasın, yoksa iktidarın hanesine yazılır diye deklare etti? Muhalefet sizi zora sokmak için rehine kurtarmanın neredeyse imkânsız olduğu coğrafyaya bir operasyon yapılsın da nasıl olursa olsun mu? dedi. Sizi bununla tehdit mi etti muhalefet? Kamuoyunda sizi köşeye sıkıştırmak için bir deklarasyon falan mı yayınladı muhalefet? Ya da muhalefet size, PKK savaş hukukuna riayet eden, halden anlayan bir örgüttür, bombaları tepelerine yağdırsanız bile rehineleri, kıllarına dokunmadan bırakıp kaçarlar diye yalan yanlış bir tüyo mu verdi?”

DAMADINIZ MEMLEKETİN BORCUNUZ AZALTMAK İÇİN PİYASAYA SAVAŞ AÇTI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Merkez Bankas’nın rezervleriyle ilgili olarak “Göreve geldiğimizde 27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Şimdi, 95 milyar dolar döviz rezervimiz var. Başbakanlığım döneminde bu döviz rezervi 132 milyar dolara kadar çıktı. Ondan sonra bir düşüşle 95'e indik. Şu anda 95 milyar dolar döviz rezervimiz var. Biz yine 132'ye de 200'e de çıkarız. Çünkü biz bu işi biliyoruz” ifadelerini değerlendiren Özcan, şöyle devam etti: 

“O zaman tane tane anlatıp sayın Cumhurbaşkanının tekrar kandırılmasına karşı görevimizi yapalım. Damadınızı göreve getirdiğinizde 102 Milyar dolar olan rezervlerin 32 Milyar doları TCMB’ye aitti, kalan 70 Milyar doları ise borçtu Sn.Cumhurbaşkanı. Damadınızı affettiğiniz Kasım 2020’de ise 85 Milyar dolar olan rezerve karşılık olarak Merkez Bankasının tam 133 Milyar dolar borcu vardı. Yani TCMB’ye ait rezerv “eksi 48 Milyar dolara” gerilemişti. Bugün ise 95 Milyar dolar rezerve karşı 140 Milyar dolar borcu var. Yani Merkez Bankasının kendine ait rezervi eksi 44 milyar dolar düzeyinde bugün. Damadınız kendi döneminde TCMB’nin elindeki 32 Milyar doları sattı, yetmedi üstüne TCMB’yi ilaveten 63 milyar dolar borçlandırdı, onu da sattı. Üstüne ihracatçılardan aldığı dövizi de biriktirmeyip yine sattı. Hepsini toplayınca tam 128 milyar dolar ediyor Sn.Cumhurbaşkanı. Ne acıdır ki bu 128 milyar dolar satılırken devletin dış borcu arttı, üstüne dövizle iç borç da almaya başladı. Damadınız bu dövizlerle memleketin borcunu azaltmak yerine piyasaya savaş açtı ve bu savaşı da kaybetti. Kısacası damadınız sizin verdiğiniz yetki ile hem milletin mevcut parasını kaybetti hem de milleti borçlandırdı. Umarız şimdi daha iyi anlaşılmıştır ve umarız bu konuda bir daha kimse sizi kandırmaya cesaret dahi edemez Sayın Cumhurbaşkanı.”

DOĞU TÜRKİSTAN'A TÜM DÜNYA SES VERDİ, BİR SİZİN KALPLERİNİZ TİTREMEDİ

Serkan Özcan, iktidarı ve ortaklarını Doğu Türkistan’daki zulme sessiz kalmakla suçlayarak konuşmasını şöyle sonlandırdı:

“İstanbul Tarabya’da kan donduran kış soğuğunun ortasında, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Tüm dünya ses verdi. Bir sizin kalpleriniz titremedi. Titremek ne kelime kabak tadı verdiniz diyerek onurlarıyla da oynadınız. Oysa ne istiyorlar? Öncelikle sizin kendilerine karşı duyarlı olmanızı istiyorlar. Kültürel soykırımın bitmesini istiyorlar. Ailelerinden, yakınlarından haber almak istiyorlar. 21. yüzyılın utancı olan kampların kapatılmasını istiyorlar. Bakın geçen hafta idrak ettiğimiz Regaip kandili kutlamasında Türkiye’ye hangi mesajı verdiler. Diyorlar ki, Çin işgalindeki Doğu Türkistan'da son durum. Camiler mühürlü, Oruç yasak. Kuran-ı Kerim okumak yasak. Çocuklara Müslüman adı vermek yasak. Özetle Doğu Türkistan’da her çeşidiyle zulüm serbest, Uygur olmak yasak. Helal ürün yasak. İslam’a göre evlilik yasak. Özetle Doğu Türkistan’da her çeşidiyle zulüm serbest, Uygur olmak yasak. Hayırlı Kandiller. Evet onların geçen haftaki kandil mesajları tam olarak böyleydi. Bu mesajın üstüne size ancak şu söylenir. Düne ait ne varsa hafızanızdan sildiniz. Düne dair yapılan hayırlı işlerin hepsini unuttunuz. Dün, Filistin, Myanmar, Mısır meselesinde dünyanın kulaklarını çınlatanlar, bugün Yeni Zelanda ya da Finlandiya Başbakanının sözlerine kulaklarını tıkar hale geldiler. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Uygur kadınların maruz kaldığı sistematik tecavüzlere dikkat çekiyor. Finlandiya Başbakanı Sanna Marin ise “Uluslararası toplum Çin’in insan hakları ihlallerine ve azınlıklara uyguladığı baskılara gözlerini kapatamaz. diyor ve bizimkilerin duymaktan nefret ettikleri o cümleyi kuruyor. Diyor ki, ticaret ve ekonomi, bu ihlaller karşısındaki suskunluğun bahanesi değildir. İnsan Hakları, ikili ve çok taraflı müzakerelerin merkezinde yer almalıdır. Ne acı değil mi? Dünyanın çok değil 4-5 sene önce bizden duymaya alıştığı sözlere, bizi yönetenlerin kulakları ve kalpleri kapalı artık. Bütün dünya birlik olmuş insanlığı Çin’de yaşanan kültürel ve insani soykırıma karşı tavır almaya çalışırken, iktidarın irili ufaklı tüm ortakları ülkeyi “onursuz bir yalnızlığa mahkum ettiler.”

 

Kaynak: Milli Gazete

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.